3 Aralık 2013 Salı

konya günlüğüm

hiç şüphesiz ki "konya" deyince akla ilk "mevlana" gelir. 2013 henüz bitmemişken ve hazır şeb-i arus ayına da girmişken, mart ayında yapmış olduğum konya gezisi ilgili yazımı toparlayarak; mevlana'ya yaptığım ziyaretle başlamak istiyorum.

yaklaşık 10 sene kadar olmuş şehri ve mevlana'yı son ziyaretimden bu yana; doğal olarak bir hayli değişmiş buldum.. türbenin girişi değişmiş bir kere, artık "üçler mezarlığı"nın karşısından yapılıyor girişi ve son zamanların -moda- (!) teması ve rengi her yer gri, her yer beton olmuş maalesef. neyse.. içeriye girip başlıyorum ziyarete..

bugün müze olarak kullanılmakta olan mevlana dergahının yeri, selçuklular zamanında selçuklu sarayı'nın gül bahçesi olarak kullanılmakta imiş. gül bahçesi duruyor hala; fakat mevsimden dolayı güller henüz budanmış idi açmış hallerini görmek nasip olmadı bu kez..

günün ilk saatlerinde gittiğim için henüz çok kalabalık değildi.. saatlerce vakit geçirebilirdim "mevlana dergahında" (mevlana müzesi) saat ilerledikçe yerli/yabancı turistler çoğalmaya başladı ve ben buradaki ziyaretimi sonlandırarak başladım mevlana çevresinde gezinmeye. 



mevlana'nın kabrinden..



ilk olarak mevlana'ya yakın, yeni açılmış olan bir cafe'ye düştü yolumuz. ismi "hiç kahvehanesi". eski bir evin restore edilerek cafe'ye çevrilmesi ile oluşan bu mekan gerek iç dizaynı gerekse de menüsü ile -kendilerinin de aslında ulaşmak istedikleri gibi- oldukça "sade". cafe'ye ilk girişte yuvarlak bir pist var, sahipleri de 2 semazen olan bu cafe'de zaman zaman sema gösterileri yapılıyormuş ve bunun üzerine sohbetler yapılıyormuş.. şanslıyız ki biz cafe'ye oturduktan 10 dk sonra mini bir sema gösterisi oldu.



hiç kahvehanesi'nden çıkıp, "bab-ı esrar"a gittik.. bab-ı esrar ("sırlar kapısı") aslında daha çok mevlana felsefesi ve motifleri ile süslü bir sanat evi. ziyaretimizden yaklaşık 2,5 ay önce açılmış olan bu sanat evinin kurucusu servet bey'le tanıştık. oldukça sıcak kanlı ve ilgili olan ve bu bey aynı zamanda gümüş tasarımcısıymış. içerisinde, ebru'dan, resimlere, seramiklerden, gümüşlere, fotoğraflara rastlayabileceğiniz bu sanat evi de duraklarınızdan birisi olsun yolunuz o taraflara düşerse.. dinlenme odasında ikram edilen sıcak meyve ve bitki çaylarından içerek dinlenip; mekan sahibi ile hoş sohbetler edebilirsiniz.




hiç.
mevlana'dan çıktım başladım yürümeye, "alaaddin tepesi"ne vardım önce. sonra "zafer"in bir ucundan diğer ucuna yürüdüm, tabi elimde fotoğraf makinesi, tanıdık/yeni yer/mekanları çeke çeke, tam turist oldum yani. yine her yerin değiştiğini söylememe gerek yok sanırım.. mesela en majör değişikliklerden biri, zaferin yayalaştırılmış olması idi benim için! pek de güzel olmuş:)

alaaddin tepesi'nde selçuklulardan kalıntılar
zaferde yayalaştırılan alan ve selçuklu'lardan esinlenilerek yapılmış süslemeler
zafer'den geçerek taa anıt'a kadar yürüdüm... 10 sene önceki anıları canlandırarak.. arada tanıdık mekanlar/kafelerde minik molalar vererek...
anıt
tramvayı görünce oldukça şaşırdım zira 8 senedir nadir değişmeyen şeylerden birisi olarak karşımda duruyordu! kii billboard'larda "konya yeni tramvayını seçiyor" ilanlarını gördüm! o da değişiyormuş..


değişmeyen şeylerden bir diğeri ise, bisikletler! konya'da hatırı sayılır oranda bisiklet kullanıcısı mevcut. hatta o kadar ki, bir yaya olarak yolda/kaldırımda onlar tarafından ezilme tehlikesi geçirebiliyorsunuz. ve şehrin hemen her yerinde, okullarda ve iş yerleri/kurumlar bahçelerinde bisiklet park yerleri var. en sevimlisi de mahalle aralarında küçük çocukların bisikletler üzerinde telaşla yarışlarına rastlıyorsunuz:) unuttuğum ve değişmeyen güzel anlardan birisi..

bisiklet parkları
vee hiç unutamadığım tat "etliekmek"! yiyen bilir efendim, burada ne kadar detayına girsem de boş, konya'ya gidildiğinde mutlaka yenilmeli! en ünlüleri "havzan" ve "cemo" başta olmak üzere aslında orijinali dilimlenmeden uzun uzun ve masanın üzerine serilmiş kağıtlar üzerinde servis edilir. bu kez değişiklik iyidir diyerek yakınlarda açılmış olan "konya sofrası" adlı restoranda yedik, ben beğendim! 


iki tane favori pastanem vardır konya'da; biri okuluma yakın olan "şölen pastanesi" diğeri de evime yakın olan "paşam pastanesi"! eğer yolunuz düşerse konya'ya bu pastanelerden birinde tatlı&çay-kahve molası verin derim;)



ee konya'da kaldığım sürenin büyük bir kısmında hayatımda olan, ve her ne kadar ismi artık bugünlerde "konya anadolu lisesi" olarak anılsa da benim için hala "meram anadolu lisesi" olan (-okul için de öyle olacak ki bina üzerinden ismini değiştirmemişler-) okulumu ziyaret etmemek olmazdı.. 


lise yıllarımı geçirdiğim bu şehir anlatmakla bitmez :) daha çok mevlana, meram, sille ve sair mekan ve detaylarla "konya günlüğüm-2" yazısında buluşmak üzere..

by nb.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder